MyFreeCssTemplates.com free CSS template

Aslında Hiç Bir Şey Göründüğü Gibi Değildir

"Deli, her şeyi yapabilecek yetenekte olan; ancak yapacak değerde bir şey bulamayandır."

Serkan Dinç

beyindiski


artık vücuda çipler yerleştirilebiliyor, insanın sinir sistemiyle etkileşime geçebilen yarı canlı gadgetlar oranıza buranıza entegre edilebiliyordu.

 

mustafa da kafasına bir hard disk taktırmaya karar verdi. artık rüyaları durdur izle yapabiliyor, arşivden başka bir rüya seçip gece onu izleyebiliyordu. yapabileceği milyor tane şey vardı..

 

ilk gün hemen gördüklerini kaydetmeye başladı. bütün gün gözünün gördüklerini, duyduklarını kaydediyordu. artık bir şey unutmak yok ooh diye düşündü. sokakta gördüğü güzel popolar için ayrı bir klasör açmış, annenin söyledikleri için ise diskte yeni bir partition yaratmıştı. çorapları bıraktığı yerin ekran görüntüsünü alıp sonra onları kolayca buluyordu.

 

bu hard diskin arayüzü de bir garipti. disktekileri görebilmek için kısa bir süre, boş bir duvara bakmak gerekiyordu. sonra bir kaç saniye sonra klasörler gözünün önüne geliyordu. klasörü açmak için ona bakmak yeterliydi. kafayı hawking gibi sağa yatırınca foldardaki fotoğraflar hızla akıp geçiyordu. düzeltince duruyordu. klasörü sürükleyip bırakmak için ona bakıp hindi gibi kafayı içeri çekmek sonra bırakacağınız yere bakıp kafayı tekrar ileri itmek gerekiyordu. çok daha kolay arayüzler vardı elbette ama patentleri vardı. mustafanın aldığı tayvan malı beyin diski böleydi. olsun dedi, buna saklarız anıları, sonra daha iyi hard bir diske aktarırız.

 

sokakta, sağda solda, nicholas cage ifadesiyle boş boş duvarlara bakan bir sürü insan vardı. insanların tuvalette daha uzun kalmasını engellemek için starbucks tuvaletteki boş duvarları alacalı bulacalı şeylerle dolduruyordu. böylece insanlar işeyip hemen çıkıyordu. işletmeler boş duvarlara karşı savaş açmıştı. ama ilk nesil beyin diskleri nasıl olsa çabucak geçecekti..

 

çok geçmeden mustafanın kafasındaki hard disk doldu. devamlı annesinin tembihlerini silmek zorunda kalıyordu. disk epeyce de yavaşlamıştı. mustafa doğru düzgün bir disk alacağım diye kafasına koydu. hard diski değiştirmek zor oluyordu; alayım, bir daha da değiştirmeyeyim istiyordu.

 

paraya kıydı ve yeni sürüm disklerden takdırdı kafasına. bu diskin içinde wifi chipi de vardı; o yüzden tırstı biraz, beyin kanseri olurum ya da kafama virüs girer diye düşündü. mağazadaki satış görevlisi zaten eski sevgili kafanızdaki virüs değil mi hahah diye şakalar yapmış, derin bir sessizlik olunca da hemen toplamıştı: "ayrıca bu disk internet bağlantısı sayesinde kendisi dolsa bile verileri uzaktaki bulut bilgisayarlarda yedekliyor. böylece disk hiç bir zaman dolmuyor beyefendi.."

 

mustafa kolay ikna olmuştu. 3 dakikalık bir operasyon ile kafasindaki diski değiştirtti. eski verileri de yenisine aktardı. bu disk çok daha hızlıydı. arayüzü de süperdi. hem de içinde appstore vardı!

 

hemen appstore'dan beynine applicationlar yüklemeye başladı. süper bir app buldu. bu app mustafanın konuşmalarını dinliyor, bir soru karşısında takıldığını fark ederse soruya internetten cevap bulup yardımına yetişiyordu. artık kızlarla konuşurken her filmin yönetmenini bilebilecekti. konserlerde sözleri biliyormuş gibi yapmak yoktu artık. kafadan kareokeliydi mustafa.

 

başka bir app gördüklerini analiz ediyor, konuştuğu insanının vücüt dilinden yalan söyleyip söylemediğini test ediyordu. hemen satın aldı applicationı. sokakta öylemesine duran bir insana bakarak test etti. adam yalan söylüyordu. ama konuşmayan birisi nasıl yalan söylüyor olabilirdi ki. allah allahdı.

 

hemen youtube app'ini de indirdi kafaya. gördüğü süper rüyaları, garip şeyleri anında beyninden youtube'e yüklüyebilecekti artık. youtube'e girip başkasının beynindeki şeyleri izleyebilecekti. artık böyle bir endüstri de doğmuştu. film çekmeye gerek yoktu. hayal gücü yüksek insanlar, bir şeyler hayal ediyor, daha sonra onları beyin diski üzerinden youtube'e yükleyip film olarak satıyordu. eski nesil yönetmenler bunun ucuz prodüksiyon olduğunu, amatör işi olduğun iddia ediyorlardı. oscar akademisi de bu tip filmleri yarışmaya almaya pek sıcak bakmıyordu. milyar dolarlık film endüstrisi bir kaç hayalperest tarafından yıkılabilirdi.

 

beyin disklerinin yaygınlaşmasıyla her şey daha eğlenceli olmaya başladı. acaba bu dönem de, bir philp k. dick hikayesi gibi kötü bitmek zorunda mı diye düşünüyordu mustafa. artık insanların şuur altına yerleşmişti bu düşünce. ama artık şuur altı yoktu. şuur ve sosyal şuur vardı.

 

beyin disklerine karşı ilk atak film endüstrisinden geldi. endüstrinin avukatları, bizim yarattığımız sinema celebrtiylerini hayal gücünüzde çektiğiniz filmlerde kullanamazsınız diyordu. endüstri, başarılı hayal gücü filmcilerine karşı milyon dolarlık davalar açmaya başlamıştı.

 

çok geçmeden hayal gücü filmcileri de sinema endüstrisine karşı dava açmaya karar verdi. james bond önce hayal gücünde yaratıldı, endüstri onu telif ödemeden filmlerinde kullandı diyorlardı suçlamalarında. yeni sinemacılar hayal gücünde oluşturulan hiç bir şeyin kamerayla çekilen filmlerde kullanılmamasını istiyordu.

 

daha sonra müzik endüstrisi de hayal gücü sinemacılarına filmlerde ve videolarda izinsiz kullanılan müzikler sebebiyle davalar açmaya başladı. davalar yağmur gibi geliyordu. bu davaların sınırı yok gibi görünüyordu. ünlüler, mekanlar, markalar.. herkes dava açıyordu. halkın da desteğini yanına alan hayal gücü sinemacıları taktik değiştirerek, davalara usülen itiraz etmeye karar verdiler. dava konusu hayal gücünde kullanılan materyallerdi, o zaman dava da hayal gücündeki yerel mahkemelerde görülmeliydi. mevcut mahkemelerin yetki alanı dışındaydı konu. işte yeni savları buydu.

 

mahkemelerin ardı arkası kesilmiyordu. sonunda konuya devlet el atmış ve yasa yoluyla işleri düzene sokmaya karar vermişti. beyin diski üreticileri artık telifsiz materyallerin diskler aracılığıyla paylaşılmasına izin veremeyecekti. yeni yasaya göre, kullanıcı telifi ödenmemiş materyali beyin diskinde saklayabilir ama başkasına ya da youtube'e gönderemezdi.. işte underground disk paylaşım ağları da bu yasadan sonra doğdu.

 

insanlar legal yollardan paylaşamayacakları dosyaları bir brain2braind protokulu üzerinden encrypt edip birbirlerinin beyinlerine direkt olarak göndermeye başladılar. aracı kurum yoktu. devlet yoktu, regulasyon yoktu, denetim yoktu.

 

mustafa hergün devletin pr ajansının çıkarttığı, yasadışı program kullandı, beynine virüs girdi, anıları çalındıı haberlerini duyuyordu. gerçekten de olabilirdi bu. illegal programları kullanmak için beyin diskini hacklemek gerekiyordu. bu da güvenliğe zarar veriyordu. sadece anıları değil, bütün şifreleri, hatta kafasının çalışma algoritması bile çalınabilirdi. sağlık bakanı türklük geni bile çalınabilir diye uyarıyordu.

 

daha da kötüsü geldi. artık hırsızlar kafadaki bilgieri çalmıyor, değiştiriyorlardı. bu daha efektifti. iyi niyetli hackerlar diskinizdeki sevgilinizle sevişme görüntülerinizi silip yerine hipopotam çükü pornosu koyuyordu. kötü hackerlar ise çocukluk anılarına kadar gidiyor, çocukluğna bir travma ekliyor ve kişiyi neye istiyorsa ona dönüştürüyordu.

 

mustafa o gün kafasındaki diski çıkartmayı ya da en azından internet bağlantısını kesmeyi düşünmeye başlamıştı. ama hala diskin yararı zararından çok gibi gözüküyordu.. kafasını dağıtmak için bir koltuğa oturdu ve diskten canlı bir kanal açtı. alt yazı olarak japonların pearl harbor'a saldırı düzenlediği haberi geçiyordu. (ozan yazdı)
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol